1. Haberler
  2. Politika
  3. Gönülden gönüle yol gizli gizli « İlke TV

Gönülden gönüle yol gizli gizli « İlke TV

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adındaki adalet’in başından beri demokratik bir tahayyülün adaleti olmadığını biliyorduk. Neler gördük geçirdik “adaletlerinde”. Muhafazakâr demokrasi tanımından kalkıldı, sandıklı otoriterliğe geçildi vs. Şimdi de bu “adalet”in gölgesinde bir barış arayışı başlıyor. Her birimize hayırlı olsun. İroni yapmıyorum. Yap(a)mam ki, tek bir ölüm daha olmayacaksa hangi koşullarda, hangi rejim altında geliyorsa gelsin PKK’nin beklenen silahsızlanma ve fesih kararı önemli bir adım olacak. Üstelik anlaşılan o ki biz bilmesek de belli adımlarda anlaşılmış, biz görmesek de bir yol haritası var herhalde. Herhalde’de ironi var; çünkü şeffaf olmama eleştirisi baki.

Peki bizler, yani hem Kürt meselesine hem de Türkiye’nin derin kutuplaşmasındaki her meseleye demokratikleşme ve toplumsal barışın sağlanması gibi temel ama içinde farklı fraksiyonlar üzerinden bakanlar ne yapacağız? Her birimiz “zor” bir dönem bekliyor’da anlaşıyoruz; ama bir yandan da zorluğuna rağmen ilk atılacak adımlar ne basit.

Seçme ve seçilme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, yani en temel haklarda atılacak ilk adımlar barış arayışının yasal zeminini kuracak olanlar; sonrası elbette uzun ve zor, çünkü sadece bu temel hakları takip edecek diğer yasal adımlar değil bir de değişmesi gereken zihniyet(ler)imiz var.

Bilerek “-miz” dedim; çünkü hiçbirimiz muaf değiliz AKP’nin zaten var olan kutupları derinleştirdiği bu iklimden. Bunca cezasızlık gölgesinde kaçımız razıyız Sırrı Süreyya Önder gibi helalleşmeye? Unutmayalım, o da sadece kendisi için verdi helalliği, başkalarına yapılanlar için değil. Çünkü, uhrevi boyutu bir yana koyarsak, kul hakkı önemli. İster dinsiz olsun ister bir dine inansın, kul hakkı bilenler, yani insana ve her canlıya varlığından dolayı kıymet verenler daha güzel bir dünyanın peşinde koşuyor. Kul hakkını gerçekten hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak kurabildiğinizde hakikat de somutlaşıyor, birlikte yaşamaya dair en önemli tuğla da konuluyor.

Varsın bu barış arayışı reel politikanın değişen düzenlerine dayansın, ne olacak, varsın öyle olsun; toplumsal barışı somutlaştıracak olan bizler değil miyiz? Barışa dair umudu taşırken bu sefer iktidarın adaletine ve kalkınma politikalarına bırakmadan hareket etmek gerekiyor.

Elbette hepimizin adalet anlayışı yaralı ve içi boşalan bu kavramı yeniden kurmakla mükellefiz. Adaleti merkeze aldığımızda değdiği yerler çığ gibi: toplumsal cinsiyet, sınıf, hukuk, iklim, ayrımcılık, gündelik hayat… Bize tahammül üzerinden, hoşgörü üzerinden sunulan adaleti değil, eşitlik üzerinden kuracağımız bir adaleti önce hayal etmemiz gerekiyor. O kadar dipteyiz ki, belki tam da bu yüzden bu hayali gerçekleştirmek için en uygun dönemdeyiz.

Lütfen parti referanslarından bağımsız okuyun: “Ya Sev Ya Terket”in karşısına “Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz”i anlamlandırarak koyabileceğimiz bir imkânın eşiğindeyiz.

Sırrı Süreyya Önder’i bu sürecin sembolü haline getiren de ömrünü ya hep beraber ya hiçbirimiz’e adaması değil mi zaten? 16 yaşında Maraş Katliamına çocukluğun sadeliğiyle karşı çıkan, bu sadeliği ve karşıtlığı ömrüne yayan; ama bunu yaparken memleket dediğimiz bu coğrafyayı etnik, dinsel ve dilsel sınırlar arasındaki çizgiyi ihlal ederek anlamlandıran*… Konuştuğunda çözemediğimiz bir dünyayı kavrayışıyla umuda dönüştüren kaç kişi tanıdık ömrü hayatımızda?  Tanıdıklarımızı tam bu yüzden öldürdüler; ya da işte sıhhatlerine dert oldular ve aldılar aramızdan.

Özel olan politiktir’i hâlâ açıklamak gerekmiyor sanırım. Ölümle kişisel derdim yok, yaşadığımız gibi öleceğiz. Gidenlere sevdiğimizden, bir daha göremeyeceğimizden, sesini duyamayacağımızdan, sarılamayacağımızdan, erken gitmelerinin ve/veya hangi yaşta olurlarsa olsunlar dünyanın onları kaybetmesinden doğan haksızlıktan; yani özünde bir yerde bencilliğimizden üzüldüğümüzü düşünüyorum. Herhalde sağlıklı bir bencilliktir; uzmanlar daha iyi bilir. Ben sevdiğim kimi ve neyi kaybetsem erken kaybettiğimiz dayımı düşünür ağlarım; hurmayı çok sevdiğim için başkalarıyla paylaşırken bana az düşmesin diye benim önüme ayrıca hurma koyan, belki beni şımarttığı sanılırken aslında paylaşmayı öğreten dayımı. Sırrı Süreyya Önder’in “sosyalizm incir zamanı incir yenmesidir, ama herkesin yemesidir” sözü bana hep bu çocukluk anımı hatırlatıyor şimdi.

Ne kıymetli, bize özel olduğumuzu hissettirerek paylaşmayı öğretenler… Bilerek veya bilmeyerek farklılıklarımızla eşit olduğumuzu, eşit olduğumuzda biricik de olacağımızı, biricik olmanın imtiyazlı olmak olmadığını gösterenler… Sıradan insanların kuracağı bir barışı hayal etmemizi mümkün kılanlar, ki sıradan hayatımızı en sıradan şekilde devam ettirebilelim o barış ikliminde.

Kızı Ceren’in sözleri üzerine söylenecek söz yok; sevdiğimiz birini her kaybettiğimizde yeni bir hayata onların anılarıyla, onlara olan vefa borcumuzla yeniden başladığımızı da öğreniyoruz düşe kalka.

Geçen Aralık’ta Hüsnü Abi’yi Neşet Ertaş’ın “Bahçe Duvarından Aştım”ıyla uğurlamıştık, geçen hafta Sırrı Süreyya Önder’i de “Allı Turnam” ile… Bu memleketi duruşuyla, sözüyle bizim ev kılanların* dillerindeki türküler, bir de bu iki değerli insanı Neşet Ertaş’la anmamız ne anlamlı bir tesadüf; tesadüf de değil ya, işte…

Gönülden gönüle yol gizli gizli…

 

*Bu iki cümle Nurdan Gürbilek, Örme Biçimleri’nin ve Sezgin Kaymaz, Bakele’nin ilhamıyla örüldü.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Gönülden gönüle yol gizli gizli « İlke TV
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dersim Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin