1. Haberler
  2. Politika
  3. Boş sandalye bırakmak ve barışa cesaret etmek « İlke TV

Boş sandalye bırakmak ve barışa cesaret etmek « İlke TV

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen boş bir sandalye, bir konuşmadan daha çok şey anlatır. Hele o sandalye bilerek boş bırakılmışsa…

En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: 5 Ağustos’ta ilk mesaisine başlayacak süreçle ilgili Meclis Komisyonu’nu 5 adet sandalyeyi boş bırakmaya ve bu sandalyeleri sahipleri için bekletmeye davet ediyorum.

1 Ekim’den bu yana barış arayışı konusunda en karşıt ve en sert tutumu alan ve komisyona katılmayacağını beyan eden İYİ Parti için 3; 50 yıla yakın çatışmalı süreci doğrudan, en acı ve yıkıcı şekilde yaşayanları temsilen; hayatını kaybeden Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül ve Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz için 2 sandalyeyi boş bırakın.

İYİ Parti’ye “Henüz burada değilsin ama olmalısın” demek için yapmalı bunu.

Ayşe Bülbül ve Makbule Kaymaz’a da “Barış hepimize iyi gelecek, sizi unutmadık” demek için.

Bugüne kadarki barış ve çözüm arayışı süreçlerinde; kadınlar, barolar, sendikalar, dernekler, ez cümle sivil toplum masaya davet edilmedi. Oysa barış masasında, sadece orada oturanların değil, oturamayanların da hikâyeleri var. Yanmış ormanlardaki kurdun kuşun böceğin; kökünden sökülen zeytin ağacının; göçük altında kalan işçilerin; 12 yaşında çıraklık yaparken ölü bulunan Eyüp Can’ın; ayrılmak istediği eski polis Cemil Koç tarafından öldürülerek bir valize konan cesedi yol kenarına bırakılan Ayşe Tokyaz’ın ve erkekler tarafından canlarına kast edilen tüm kadınların hikayeleri var o masada, oturamıyor olsalar da…

Bunu şuradan ilhamla öneriyorum:

Kuzey İrlanda’da, barış masasına Sinn Féin davet edilmediğinde kimse ‘bu parti yokmuş’ gibi davranmamış. Onlar için ayrılan sandalye, salonda sessizce beklemiş. Herkes o boşluğun farkındaymış. “Henüz burada değilsin ama olmalısın” diyormuş o sessizlik.

1996’da başlayan müzakerelerde, IRA ile bağlantılı Sinn Féin’in masaya katılması uluslararası toplum açısından ciddi bir tartışma konusuydu. Ancak çözümün kapsayıcı olması gerektiğini bilen müzakere heyeti, Sinn Féin’e ayrılmış sandalyeyi salonda boş bıraktı. Bu boşluk, hem dışlanmanın hem davetin bir sembolüydü. Taraflar açıkça şunu söylüyordu: “Henüz gelmedin ama gelmen gerektiğini biliyoruz.”

İşte o boş sandalye, barış arayışında neyin eksik neyin ihtiyaç olduğunu göstermiş.

Ama mesele sadece eksiklikler değil; aslında daha fazla cesaret yoksunluğu.

Her şey eskisi gibi devam etmeyecekse ve ortada nasıl sonuçlanacağını kesin olarak bilmesek de ilk kez bu kadar güçlü bir barış ihtimali varsa, tüm aktörlerin cesur olması gerek. Sadece izleyen, sürekli endişe ve karamsarlık tebliğ eden pasif tutumdan çıkarak kendine güvenen aktif özneler olmaya cesaret etmekten başlamalı belki tüm demokratlar, sosyal demokratlar, sosyalistler.

Yedek oyuncu kulübesinden sahaya çıkarak, imkansızı mümkün kılmaya çalışarak başlamalı belki…

En kötü kehanetlerin bile gerçekleşmesini önlemek için bir adım atmak gerekir çünkü.

Barışı ve barışın getireceği faydaları görene kadar, toplumu müzakere konusunda ikna etmek hiç kolay değil. Kuzey İrlanda’da ‘Hayırlı Cuma’ barış anlaşmasının gerçekleşmesinden bir hafta öncesine kadar yapılan kamuoyu yoklamaları, halkın önemli bir bölümünün müzakerelerin başarılı olacağına inanmadığını ortaya koymuş.

Barış süreçleri ilk olarak tarafları bir araya getirmekle başlar. Uzun zamandır birbiriyle çatışan, ayrışan, kayıplar vermiş insanları bir araya getirmek, onların bir odada oturup samimi bir şekilde birbirlerini dinlemelerini ve birbirlerini anlamalarını sağlamak hiç kolay değil. Burada sabırlı ve itidalli olmak hayati.

Bu yüzden siyasetçilerin güçlü ve cesur olması ve şüphelere rağmen müzakerelere devam etmeleri gerekir. Bu yüzden mesaisine başlayacak komisyonun belki de yapacağı ilk hayırlı şey, barışta kararlı olduklarını ve müzakereden asla vazgeçmeyeceklerini samimiyetle ilan etmeleridir. 

Bir şeyi daha unutmamak gerek. Benzer süreçlerden geçen her ülkeye uygulanabilir, hazır bir barış planı yok. Her çatışma kendine özgü ve hepsinin koşulları farklı. Hepsine uyan tek bir formül yok.

Peki neden Türkiye kendi barış modelini yaratmasın?

Çatışmanın bir tarafı olan silahlı örgüt, en sonda yapılması bekleneni en başta yaptı ve kendini feshetti. 11 Temmuz’da ‘Barış ve Demokratik Toplum Grubu’, herkes için demokrasi ve adil bir barış davetiyle silahlarını yaktı.

Bu komisyon Türkiye’nin barış modelini yaratabilir, bu fırsat var ellerinde.

Komisyonu sadece silah bırakma sürecini ve geri dönüşleri planlamakla sınırlı görmek, bu hayati fırsatı tepmek demek. Bu başlık, komisyonun sorumluluklarından biri olabilir sadece. Komisyonun esas sorumluluğu; Kürt meselesinin demokratik çözümünün önündeki büyük engelleri kaldırma iradesini göstermektir. Hiç şüphesiz bu da demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin önündeki en büyük engelin kaldırılması demek.

Siyasetçilerin, barış müzakerelerinin bir sonuca ulaşmasını ne kadar istediklerinin sınandığı bir masa olacak bu komisyon. Dar ve küçük siyasi hesaplara teslim olmayıp, hangi partiyi temsil ettiklerini unutarak, en az 50 yılı kan revan içinde geçmiş 100 yıllık bir meseleyi kardeşlik ve eşitlik hukukuyla çözmeyi başaran insanlar olarak mı yazdıracaklar adlarını tarihe?

Komisyonun ilk mesai gününde milletvekilleri;

Masanın etrafına baksınlar.
Boş sandalyeleri görsünler.
Ve birlikte sorsunlar:
Bu kez geçmiş tecrübelerden gerçekten ne öğrenmek gerekiyor?
Eğer çözüm bu değilse, o zaman ne?

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Boş sandalye bırakmak ve barışa cesaret etmek « İlke TV
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dersim Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin