1. Haberler
  2. Politika
  3. Barış inşasında göz ardı edilen aktörler « İlke TV

Barış inşasında göz ardı edilen aktörler « İlke TV

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kürt barış süreci devam ederken hangi aktörler nasıl rol alabilir konusunu sıkça tartışıyoruz. Bu yazımda Türkiye’de çok da değinilmeyen ama aslında dünya örneklerinde önemli rolleri üstlenmiş olan dini gruplardan bahsetmek istiyorum.

Aslında yayınlanmamış bir makalem olarak bilgisayarımda duran bu dosyayı akademiden uzaklaşınca ben de askıya alıp bir kenarda bırakmış ve itiraf etmek gerekirse unutmuştum. Geçen hafta katıldığım Dünya Hali Programında sevgili Jiyan Kışanak bana bununla ilgili bir soru sorunca bu yayınlanmamış çalışmam aklıma geldi.

Barış inşasında orta seviye aktörlerden bahsederken genelde kadınların rolleri, sivil toplum rolü ve akademiden sıkça bahsediyoruz. Türkiye’de ise durmadan kadınlar ve sivil toplumdan bahsediyoruz. Ama aslında orta seviye aktörler arasında yer alan diğer önemli bir grup olan dini gruplar var ve dünyada barış inşa süreçlerinde pek çok örnekte çok önemli katkılar sağlamışlardır. Belki de din ve dindarlıkla ilgili her şeyden iktidar tarafından toplumca soğutulduğumuz içindir referans verilmeyen bir aktör grubu olarak göz ardı ediyoruz. Tabi bundan dinle bir toplumua uyguladığı soykırımı meşrulaştırmaya çalışan İsrail’in de rolü çok büyük.

Halbuki Türkiye gibi toplumun önemli bir kesiminin seçmen davranışlarından tutun da hayatın her alanında dini saiklerle kararlar verdiği bir toplumda dini aktörleri göz ardı etmek ve barış inşasına sunabilecekleri katkıyı yok saymak yanlış bir değerlendirme olacaktır.

Her ne kadar dinî çatışma çözümü literatürü 1990’ların başında oluşmaya başlamış olsa da dünya örneklerinde görüleceği üzere aslında çatışmaların çözümündeki rolleri çok öncesine dayanmaktadır. Din ve dini liderlerin sadece dini kaynaklı çatışmalarda etkili oldukları şeklinde genel bir kanı olsa da veriler aslında dinin etnik ve etno-dini temelli çatışmalarda da etkili olduğunu göstermektedir. Dinî kaynakların çatışma mı yoksa barışı mı desteklediği konusu farklı düşünürler tarafından tartışılmaktadır. Her dinin kaynağında barışın olduğu tezini savunanlar olduğu gibi özellikle İslamiyet’in kaynağında cihat anlayışından dolayı çatışma olduğunu belirten batılı yazarlar da bulunmaktadır. Literatürde göründüğü kadarıyla genellikle batılı olmayan, özellikle Müslüman, yazarlar İslamiyet’in pratiğinden bağımsız olarak aslında kaynağında barış dini olduğunu ve batının bunu görmezden geldiğini savunuyorlar.

Uluslararası çatışmalarda dinî liderler ve kurumlardan faydalanılması için beş temel neden sıralayabiliriz. (1) Dinî liderler ve dinî kurumların verdikleri mesajlar takipçilerine tarafından dikkate alınmakta,  (2) dinî liderler ve kurumların nüfuz alanları geniş ve uzun soluklu, (3) dini kurumların iyi donanımlı yerel, ulusal ve uluslararası iletişim ağları ve ofisleri bulunmakta, (4) dinî lider ve kurumlar destekledikleri politikalara dinî meşruiyet katabilmekte, (5) din geleneksel olarak barışı destekleyen bir kimliğe sahip.

Dini aktörler uzlaşma (reconciliation), diyalog, hakikatleri anlatma (truth-telling) ve affetme gibi çatışma çözümü süreçlerinde rol alıyorlar.

Dinî aktörlerin sadece çatışma sonrası barış-inşası süreçlerine dahil edilmemesi gerekiyor ve üst seviye liderler arasındaki barış görüşmelerine de gözlemci ve danışman rolü ile katılabileceklerini savunun akademisyenler de mevcut. Dinlerin çatışma çözümündeki rollerinde içlerinde barındırdıkları uyum ve barışın etkili olduğunu; zengin dinî ritüeller ve sembollerin insanlara sağladığı birbirini anlama, kabul etme ve saygı duyma özelliklerinden faydalanılarak taraflar arasında diyaloğun ve uzlaşmanın sağlanabileceği savunuluyor. Bu yüzden, sadece batı-merkezli çatışma çözümü yöntemleri ile yetinilmeyip çatışmaların yaşandığı yerlerdeki yerel dinî liderlerden faydalanılması gerekiyor.

Dinî kimliğin çatışmalardaki ötekileştirme/şeytanlaştırma yerine çatışma çözümünde insanları kucaklama, birleştirme üst kimliğinden faydalanılabilir. Dinî liderler ve dinî kurumlar toplum üzerinde köklü ve güçlü nüfuz sahibi olmaları, çatışan tarafları uzlaştırmak için şeytanlaştırma yerine yeniden insanlaştırma etkileri, barış süreci için topluma nüfuz etme kabiliyetine sahip olmaları ve alabilecekleri ulusal ve uluslararası destekle  barış inşasına katkı sunabilirler.

Dinî liderler çatışmanın dönüştürülmesi için farklı dinlerden mevkidaşları ile birlikte orta seviye aktör olarak rol oynarlar. Dinî liderlerin inanç dolu ruhani lider görevi gördükleri için oluşturdukları dinî kurumlar, sivil toplum örgütleri ve komiteleri çatışma çözümünde üç şekilde aktif olabilirler. Bunlar: (1) dinî semboller, ritüeller ve ibadetleri de kullanarak dini eğitim, ahlaki ve ruhani değerlere referanslar vererek inananlarına barışı anlatabilirler, (2) dinî liderler diğer dinlerden mevkidaşları ile birlikte ortak seminer, konferans, eğitim ve diyalog programları oluşturarak topluma çatışmanın nasıl dönüştürülebileceğini anlatabilirler, (3) dinî otoriteler diğer dinlerden mevkidaşları ile iş birliği yaparak ortak barış-inşası girişimleri, sivil toplum örgütleri kurabilirler.

Dinî aktörlerin çatışma çözümünde en fazla etkili oldukları kurumlar ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri olup bu kurumlardan bir kaç örneği paylaşmak istiyorum. Uluslararası bir Katolik barış örgütü olan SantEgidio çatışma bölgelerindeki orta seviye dinî örgütlere sağladığı finansal, lojistik, ulaşım ve eğitim desteği ile başta Mozambik, Cezayir, Guatemala ve Kosova olmak üzere pek çok yerde çatışma çözümüne önemli katkılar sağlamıştır. Yerel dinî sivil toplum örgütlerinin maddi kaynaklarının kısıtlı olmasından dolayı, bu örgütün sağladığı destekle çatışma bölgelerinde inançlar arası diplomasi etkinliklerinin yıllarca yapılması sağlanmıştır. Diğer önemli bir kurum olan Catholic Relief Service (CRS), dünya genelinde seksen üç ülkede yerel inançlar-arası örgütlerle iş birliği yaparak çatışma çözümüne katkı sağlamaktadır. Muslim Peace Fellowship, Nonviolence International ve Rumi Forum örgütleri de Müslümanlar tarafından kurulmuş, inançlar-arası diplomasi çalışmaları yapan önemli uluslararası kurumlardır.

Dini aktörlerin çatışma çözümlerinde rol aldıkları bir kaç örneği kısaca anlatmak istiyorum ama yazının çok kısa olmayacağını da söylemiş olayım. Bunun için de affınıza sığınıyorum.

Guatemala

150.000’den fazla silahsız sivilin öldürüldüğü ve bir milyondan fazla insanın yerinden edildiği çatışma, BM denetiminde taraflar arasında altı yıl süren barış görüşmeleri sonucu 1996 yılında barış anlaşmasının imzalanması ile sona erdi.

1977 yılında Guatemala’nın El Quichê bölgesinin Piskoposu Juan Gerardi Conedera yaşanan sivil ölümleri için hem hükümeti hem de gerilla örgütünü açıkça kınayıp şiddetin sorunlarına çözüm olacağına inanmadıkları için hiçbir tarafı desteklemeyeceğini bildirdi. 1984 yılında Gerardi ortak kurucusu olduğu Archdiocesan İnsan Hakları Ofisi koordinatörlüğünü yürütürken yaptıkları çatışma çözümü girişimlerinden dolayı; 1988 yılında devletin kurmuş olduğu Ulusal Uzlaşma Komisyonu’nda temsilci olarak görev aldı. Buradaki önemli başarılarından sonra 1995 yılında Piskopos Gerardi, Katolik Kilisesinin kurduğu ‘Katolik Kilisesi İnsan Hakları Ofisi insiyatifi’nin yürüttüğü ve kilisenin finanse ettiği üç yıllık Tarihsel Hafızanın İyileştirilmesi Projesinin yürütücülüğünü üstlendi. Projede hakikatlerin anlatılması (truth-telling) olarak tanımlanan yöntem ile sivil savaş sürecindeki katliamlar, suikastlar ve faili meçhul cinayetler araştırıldı. Maya dilinin 15 diyalektiği ile görüşmeler yapan 600 soruşturmacı 6.500 tanık ile görüşerek bir rapor hazırladılar. Soruşturmacıların din adamlarından oluştuğu projenin raporu Guatemala: Nanca Mas (Yeniden Asla) adıyla %80’inin faillerinin devlet güvenlik güçleri ve %20’sinin faillerinin de gerilla örgütünün olduğu 55.000 öldürülmeye dair 1,400 sayfalık veriyi içeriyor. 1996 yılında imzalanan barış anlaşması sonrasında taraflara ve uluslararası gözlemcilere uzlaşma için adımlar atmaları için hazırlanan bu raporu okuyan Piskopos Gerardi, raporun açıklanmasından iki gün sonra suikasta uğrayarak hayatını kaybetti.

Sierra Leone

1991-2002 yılları arasında Sierra Leone da meydana gelen iç savaş için tek başına dinî, etnik ya da ideolojik diye tanımlamak zor olur. 1 Nisan 1997 tarihinde Müslüman din adamı Mahdi ve Hristiyan din adamı Moses Khanu’nun girişimleri ile Ulusal Dini Liderler Konferansı düzenlendi. İnançlar-arası işbirliği fikrinin ortaya çıkması ile kurulan Sierra-Leone Dinler Arası Konseyi’ne (IRSCL) altı Müslüman ve üç Hristiyan çatı örgütün de katılması ile ülkedeki en büyük dini örgüt ortaya çıktı.

Dini liderler kurbanların/mağdurların avukatlığı ve çatışan tarafların karşıtlığı görevlerini üstlenebilir, taraflar arasındaki görüşmelerde arabulucu ve gözlemci olarak görev alabilir ve çatışma sonrası barış-inşasında uzlaşma komisyonlarında görev alabilirler. Sierra Leone örneğinde dinî liderlerin her üç aşamada da aktif olarak yer aldılar. Birinci aşamada IRSCL ulusal radyo kanalları aracılığıyla taraflara şiddete son vermeleri için çağrılarda bulunduktan sonra hem hükümet yetkilileri hem de isyancı örgüt liderleri ile görüşmeler yaparak onları barış görüşmeleri yapmaları için ikna etmeye çalıştılar. İkinci aşamada IRSCL bir grup küçük çocuğu kaçıran isyancı örgütün liderleri ile görüşerek onları ikna edip çocukları ailelerine teslim ettiler.  Ayrıca, Mayıs 1999’da barış görüşmeleri başladığında IRSCL temsil heyeti taraflar arasında lobi ve gözlemcilik faaliyetleri yürüttü. Üçüncü aşamada ise Sierra Leone meclisinin kurbanlar ve faillerinin yüzleşmesi sağlanarak şiddet sarmalının kırılması için Şubat 2000 de onayladığı Hakikat ve Uzlaşma Akdi (TRC) yasasına dayanarak kurulan komisyonun başkanlığı görevi de IRSCL başkanı Piskopos Humper’a verildi. Komisyon 2002-2004 tarihleri arasında 9,000 eski savaşçı ve kurbanı yüzleştirmiştir. Ayrıca IRSCL ülke genelinde çalıştaylar düzenleyerek inançlar-arası diplomasi faaliyetleri yürütmüştür.

İnançlar-arası diplomasi faaliyetleri yürüten IRSCL’nin başarısının arkasında altı yıl boyunca ona finansal destek sağlayan Barış için Dinler uluslararası çatı örgütünün olduğunu da özellikle hatırlamak gerekiyor.

Filipinler

Filipinler iç savaşında 160,000’den fazla kişi hayatını kaybederken, iki milyondan fazla insan yerinden edilmiştir. Dinî aktörler barış-inşası için taraflar arasında arabuluculuk rolleri üstlendiler. Filipinler’de dini liderler, uluslararası dinî örgütlerin sponsorluğunda inançlar-arası diplomasi faaliyetleri yürüterek hem toplumsal uzlaşmanın sağlanmasında hem de ordudaki askerlerin çatışma çözümüne katılmasında etkili oldular. Müslüman ulema ve Hristiyan piskoposların bir araya gelerek kurdukları Piskopos-Ulema Konferansı her iki dinden din adamlarının katılımıyla Mindano Barış İnşası Enstitüsü ile işbirliği kurarak ordunun da barış inşa sürecinde etkili rol almalarını sağladılar.

2005 yılında çatışmaların merkezi olan Mindanao bölgesinin komutanı Ferrer, ordudaki askeri liderlerin bu kurumların yürüttüğü çatışma çözümü eğitimleri ve çalıştaylarına katılmalarını emretmiştir. İnançlar-arası diplomasi etkinlikleri olarak tanımlanan bu barış-inşa aktivitelerinde askeri liderlerin yer alması; ordunun Müslüman örgüte ve topluma karşı bakış açılarının değişmesinde olumlu rol oynamıştır. Yirmi yıldan fazla bir süre Mindanao’daki barış-inşası girişimlerini finanse eden Katolik İnanç Servisi (CRS) uluslararası örgütü bu eğitim programlarını da finanse etti. 150 komutan ve 300 üst rütbeli askerin katıldığı bu inançlar-arası diyalog programları yerel çatışma çözümü ve barış-inşası süreçlerinde ordunun Müslümanlara karşı bakış açılarının değişmesinde etkili oldu. Bu eğitimler ordu içindeki Müslüman ve Hristiyan askerlerin arasındaki bariyerlerin ortadan kalkmasını sağladı. Filipinler’de Müslümanların çatışma çözümünde etkili olabilmeleri için Uluslararası Eğitim Ofisi de 2003-2004 yılları arasında çatışma çözümüne katkı sunmak için 300 Filipinli Müslüman dinî lidere eğitim verdiler.

Kuzey İrlanda

Kuzey İrlanda’daki çatışmada da hem dinî hem de etnik unsurlar bulunuyordu. Kuzey İrlanda’da ayrıca dinî liderler barış görüşmeleri başladıktan sonra bir taraftan, taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalışırken bir yandan da Corrymeela, Cornerstone, ECONI gibi Hristiyan kilise örgütleri eğitim, çalıştay ve diyalog çalışmaları ile uzlaşma sürecinde görev almışlardı. Kuzey İrlanda’da 1998’de ‘Hayırlı Cuma’ anlaşması imzalandıktan sonra Ardoyne bölgesinde geçen, dört yıl süren ve 300 kişi ile yapılmış olan görüşmeler sonucu ‘Ardoyne: Anlatılmamış Hakikat’ adlı kitap yayınlandı. Hakikatleri söylemek (truth-telling) çalışması için iyi bir örnek olan Ardoyne örneğinde çatışmadan etkilenmiş insanlar yaşadıklarını anlatarak tarafların birbirini anlamalarına ve iyileşmelerine (healing) katkı sağladı. Barış anlaşmasından sonra toplumsal barışın sağlanması için bu tür projelerde dini gruplardan yararlanıldı.

Kuzey İrlanda’da aşağıdan yukarı barış-inşasının gelişmesinde Avrupa Birliği’nin 2003 yılına kadar 17,000 projeyi desteklemek için dini grupların da yer aldığı orta seviye girişimlere sağladığı bir milyar Euro’ lük bütçenin önemi de hatırlatmak istiyorum. Diğer örneklerde de gördüğümüz gibi uluslararası finansal destek dinî barış-inşası girişimlerinin sürdürülebilir olmasında çok etkili olmuştur.

Güney Afrika

Güney Afrika’da ırkçılığın ortaya çıkmasında etkili olan din ve kiliseler; çatışma sonrası barış-inşası sürecinde özellikle Hakikat ve Uzlaşma komisyonunda (TRC), dinî çatışma çözümü literatürüne büyük katkılar sağlayacak şekilde etkili oldu.

Dünya Din ve Barış Konferansı örgütünün Güney Afrika kolu ve başka uluslararası dinî örgütler de ülkedeki çatışma çözümünde dini liderlere ve dinî insiyatiflere destek oldular.

TRC’nin başkanlık görevini Hristiyan Başpiskopos Tutu yürütürken; komisyonda çoğunluğu Hristiyan din adamı olmak üzere farklı dinlerden 300 kişi yer almıştı. Bu yapısı ile her ne kadar dinler-arası bir komisyon olduğu düşünülse de Tutu’nun girişimleri ile komisyon daha çok Hristiyan bir komisyon olarak eleştirilmişti. Tutu, komisyonun bütün toplantılarının açılış ve kapanışını dini ritüellerle yaparak, sürekli Hristiyanlık kaynaklarına referans göstererek hakikat ve uzlaşma komisyonuna dinî ağırlık kazandırmıştı ki bu durum seküler olan halk kesimi tarafından eleştirilmişti. TRC toplamda 22,000 kişiyi dinleyerek 37,000 insan hakları ihlalini kayıt altına aldı. Bunlardan 1,819 tanesi 61 farklı şehirde TRC kamu duruşmaları olarak adlandırılan halka açık duruşmalarda gerçekleşti. TRC komisyonunu laikler fazla dini olarak eleştirirken; Hristiyanlar da yeterince dinî olmadığı eleştirisini yaptılar. Güney Afrika örneğinde uzlaştırma sürecinde kiliseler ve dini STK’lar, tarafların yaşadıklarını anlatıp affetme ve af dileme toplantılarında çok etkili rol oynadılar. Her ne kadar TRC’de dinî liderlerin süreci kontrol etmeleri kimileri tarafından eleştirilse de hakikat komisyonları ile kurduğu geçiş dönemi adaleti mekanizması sayesinde dinî çatışma çözümü litaratürüne önemli katkılar sundu.

Kuzey Uganda

Kuzey Uganda’da on yıllardır süren çatışmalardan sonra çatışmadan en fazla etkilenen Acholi bölgesindeki farklı dinlerin liderleri 1997 yılında bir araya gelerek The Acholi Dini Liderler Barış İnisiyatifi’ni (ARLPI)ni kurdular. Müslüman, Katolik Kilisesi ve İngiliz Kilisesinden din adamlarının bir araya gelmesiyle kurdukları örgüt; çatışmanın her iki tarafının liderlerine yazdıkları açık mektuplar, radyo programları, gazete ve dergi söyleşileri, görüşme turları ve barış posterleri ile tarafların bir araya gelmeyi kabul ederek barış görüşmelerin başlamalarını sağladı.  Ayrıca bu grup uluslararası desteği sağlamak için de batıya heyetler ve raporlar yolladı. Batının Uganda’daki iç savaşa kayıtsız kalmasını engellemek için yollanan raporlar kamuoyu ile paylaşıldığından halk tarafından şeffaf ve objektif olarak görüldüklerinden destekleniyordular. Bu sayede ARLPI, çatışmanın tarafları arasında arabuluculuk yaparak tarafların barış görüşmelerine ikna olmasını sağladı.

ARLPI’nin toplumsal uzlaşmada etkili olduğu diğer bir konuda iç savaşta tecavüze uğramış kadınların aileleri tarafından kabul edilip rehabilite edilmeleri için yürüttüğü çalışmalar oldu. Kuzey Uganda’daki halkın yüzde 90’ının inandığı üç dinin temsilcilerinden oluşan ARLPI, toplum tarafından saygı duyulan bir kurum olduğundan tecavüz mağdurlarının topluma yeniden entegre edilmesinde önemli başarılar elde ettiler.

Bahsedilen örneklerde dini aktörlerin tek başlarına barış inşasında önemli rolleri oynadıklarını savunmuyorum ama önemli katkılar sundukları muhakkak. 1990’larda gelişmeye başlayan ve dinî çatışma çözümü olarak tanımlanan bu yeni perspektif; barış inşasında dinî liderlerin etkili olabilecekleri gösteriyor. Her ne kadar dinlerin çatışma mı yoksa barışa mı kaynaklık ettiği konusu bu alanın yazarları tarafından tartışmalı bir konu olsa da; dinî kaynaklarda çatışmadan çok barışın savunulduğu ve uygulamalara takılmadan dinî liderlerin dinî kaynaklara referans yaparak barış süreçlerine katkı sağlamaları gerektiği konusunda hemfikirler.

Türkiye’de dini liderlerin devam eden barış sürecinde nasıl etkili olabileceklerini somut önerilerle birlikte başka bir yazıda anlatacağım. Bu uzun yazıyı sonuna kadar okuyan okurlara da canı gönülden teşekkür ediyorum.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Barış inşasında göz ardı edilen aktörler « İlke TV
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dersim Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin