1. Haberler
  2. Politika
  3. Acıların içinden barış heykeli çıkarabiliriz « İlke TV

Acıların içinden barış heykeli çıkarabiliriz « İlke TV

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) geçen hafta sonu Diyarbakır’da düzenlediği “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı konferans, Kürt meselesinin kaynaklık ettiği 40 yılı aşkın savaşta hayatını kaybeden polis-asker aileleri ile PKK’li aileleri buluşturdu.

Konferansa katılan çok sayıda isimden biri, akademisyen Doç. Dr. Ulaş Bayraktar oldu.

Genç akademisyenin, yüzbaşı olan babası Beşir Bayraktar, 1980 yılında görev yaptığı Mardin’in Derik ilçesinde çıkan çatışmada hayatını kaybetti.

Babasını yitirdiğinde henüz 5 yaşında olan Bayraktar, 2016 yılında “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için Mersin Üniversitesi’nden ihraç edilenler arasında yer aldı. Buna rağmen her daim barışı savunmaktan geri durmadı.

Ulaş Bayraktar, bugün yeniden konuşulmaya başlanan barışa dair, İlke TV’nin sorularını yanıtladı.

– Kürt meselesine dair başlayan yeni bir süreç var. İnsan Hakları Derneği (İHD) de çatışma sürecinde hayatını kaybeden polis, asker aileleri ile PKK’li ailelerini bir araya getirdi. Öncelikle bu çalışmanın önemini nasıl tarif edersiniz?

Çok çok önemli, çünkü aslında barış süreci dediğimiz şeyin iki boyutu var. Bir ateşkes, bir de sonrası barış. Ateşkesi örgütler, kurumlar işte bir takım makamlar yapıyor ama barış olacaksa zaten onu bizim yapmamız lazım. Yani bizim barışmamız lazım. Yoksa örgütler, bu çatışmadan beslenenler zaten savaş döneminde de iyi anlaşıyorlar bence, orada bir ortaklıkları bile söz konusu olabilir. Biz barışırsak, biz bunu halledersek sorun çözülür. Barış kelimesinin üzerinde de çok düşünmüyoruz. Biz sadece savaş karşıtlığıyla yetiniyoruz ama barışın etimolojik kökeninde yardımlaşmak, birlikte olmak, birlikte yol yürümek var.

Dolayısıyla biz savaşmadığımız zaman aslında barışmış olmuyoruz. Birlikte olduğumuz zaman, hemhal olduğumuz zaman barışı test etmiş oluyoruz. Bence bu toplantı da bunun çok önemli, mütevazı bir adamı gibi geliyor bana.

– Şüphesiz çatışma ortamının neden olduğu ağır travmalar söz konusu. Bugün de aslında bu süreç konuşulurken, geçmişle yüzleşme üzerinde duruluyor. Geçmişle yüzleşme neden önemlidir? Hafızanın barışla ilişkisini nasıl tarif edersiniz?

Oradaki iki tür hafıza var. Yani bir yakın hafızaya baktığımızda gerçekten acılarımızla körüklenen bir öfke ve nefrete hemen savrulabiliriz. Ben bütün bu süreçte defaatle söyledim, nefretimi kazanamayacaksınız diye ifade ediyorum bunu. Yani babam öldüğümde de bunu bir nefretle yaşamadım. Üniversiteden atıldıktan sonra da bir nefretle, öfkeyle tepki göstermedim. Arkadaşlarımdan bunu yadırgayanlar oldu. Ama biz bellek, hafıza dediğimizde hemen önceki acılara, haksızlıklara, adaletsizliklere odaklanır, oradan öfke ve nefret devşirirsek çok fazla yol yürüyemeyiz. Bu bir kan davasına döner. Ama biraz daha geçmişe, bu topraklardaki birlikteliklere, o medeniyetlere baktığımızda belki birazcık daha oradan umut bulabiliriz.

 “Yeniden başlamak için biraz ‘tabula rasa’, biraz boş sayfadan başlamamız gerekiyor. Her kesimin birbirine yeniden şans vermesi gerekiyor.”

Bir de aslında geçmişin deneyimleri ile ileriye bakmak önemlidir. Ben motosiklet kullanırım ve motosikletteki temel kuralımız, nereye bakarsan oraya gidersin. Yani geriye bakılarak yol gidemezsiniz. Dolayısıyla hani biraz ileriye bakıp, oraya da biraz umutla bakmak önemli gibi geliyor bana.

– Geçmişle yüzleşme olmadan bir gelecek inşa edilebilir mi?

Yani elbette edilemez, ama oradaki şeyde bütün tepkileri saklayacak, yani sadece orada biraz önce söylediğim gibi adaletsiz, şiddete, bütün o zulme odaklanacak olursak, buradan öfke ve nefretten başka bir duygu çıkaramayız. Yeniden başlamak için biraz ‘tabula rasa’, biraz boş sayfadan başlamamız gerekiyor. Her kesimin birbirine yeniden şans vermesi gerekiyor.

Geçmişi bir deneyim olarak akılda tutmak, ama orada rövanş alınması gereken, muhasebeleştirilmesi gereken bir borç, bir alacak gibi bakmamak gerekiyor. Burada sıfırlayalım ve tekrar yeni bir şey inşa edelim. Bunları reddetmeden, inkâr etmeden ama onların ayağımıza, ruhumuza, vicdanımıza vurduğu prangaları da çözerek hareket edebiliriz diye inanıyorum.

– Bir araya gelmek, barışmak konusunda siyasal alan ve topluma baktığımızda, oralarda karşımıza neler çıkar?

  Hikâyelerimiz, acılarımız  ve adaletsizliklerimiz var. Bunları böyle bir isyan gibi, bir sitem gibi, bir ağıt gibi yaptığımızda sadece herkes kendi tarafını savunmaya, kendini savunmaya başlıyor. Yani işte ‘siz’ ve ‘biz’ şeklinde böyle karşılıklı bir münazaraya dönüyor. Oysa Türkçede can kulağıyla dinlemek var ya; hani neyin, neden yaşandığına değil de, ne hissettirdiğine bakmak. Orada aslında acılarımız da ortak olacak.

“Acılarda ortaklaşılabilinirse, sanırım buradan ileriye birlikte bir adım atılabilir, işte o barış kelimesindeki gibi yol yürünebilir.”

Yani biz şu veya bu şeyden dolayı şiddet gördük. Onların faillerini cezalandırmak, öç almayı bırakmak lazım. Aslında hepimiz acılarda ortağız. Yani buradaki annelerin, çocuklarının gerilla veya güvenlik mensubu olması acılarında bir farklılık yaratmıyor. O acılarda ortaklaşılabilinirse, sanırım buradan ileriye birlikte bir adım atılabilir, işte o barış kelimesindeki gibi karşılıklı gelerek, yol yürünebilir gibi geliyor. Yani o can kulağının söylediği şeye, kulak vermek belki de.

– Bu durum ancak çözümün konuşulduğu dönemlerde gündeme gelebiliyor. Bugün de benzer bir süreç var. Devam eden süreci siz nasıl görüyorsunuz?

Yani şu anda böyle kurumsal bir ortam olduğu doğru. Bunların daha rahat konuşulduğu doğru. Ama yani ben 2017’de atıldım. Olağanüstü Hal döneminde de bunları söylemekten vazgeçmedik. Yani bir açılım sürecinin hayata geçmesini, böyle bir pencere açılmasını beklemeden de buna yönelik mücadele, buna yönelik çabalar devam ediyor. Ama tabii bunu böyle bu kadar büyük şeylerde değil, daha mütevazı, daha kültür alanında, daha küçük sembolik alanlarda yapıyoruz. Dolayısıyla bu mücadele şu kurumun icazeti, bunun onayıyla yapılacak bir mücadele değil.

Biz yine de ısrarla bu süreci devam ettiriyoruz ki, o yüzden bu insanlar şu anda burada. Bunlar açılım süreci, işte barış sürecinden sonra ortaya çıkmış aktörler değil. Bu salondaki insanlar bütün ömürlerini buna adamış insanlar. Yukarıdaki makamlar buna ne kadar icazet veriyor olursa olsun.

– Barışı inşa etmek konusunda bugün siyasi taraflar arasında uygun bir dil hâkim mi?

Değil tabii ki, yavaş yavaş olacak. Yani o kadar kolay da değil yani bu ülkede son on yıllardır süre giden bir o ayrımcılığı, nefret dilini, o adaletsizliğin dilini bir anda unutmak mümkün değil. Bunu belki de işte biraz daha yavaş yavaş sabır, böyle birazcık daha sebatla kurmak lazım.

Hemen böyle bir anda bu ülkeye bugünden yarına barış geleceğini sanmak, işte birazcık o 2016’daki süreç gibi bir anda böyle çok hayal kurduğunuz zaman, kırıklığı da büyük oluyor. Birazcık daha gerçekçi, belki birazcık daha mütevazı adımlarla, daha kararlı, daha inanarak gitmek lazım acele etmeden.

 – Bu konuda atılması gereken öncelikli adımlar neler? Yine hem siyasetin hem de sivil toplumun, medyanın ve toplumun rolünü nasıl konumlandırırsınız?

Orada ben “hemşehri hukuku”na inanırım. Ben yerel yönetimler, yerel siyaset çalışıyorum akademik olarak ve bizim hemşehri hukuku dediğimiz, Belediye Kanunu’ndaki hemşehri hukuku bence çok önemli bir şey.

Oradaki “hem” ön ekine inanıyorum ben. Yani “hemşehri” aynı şehirli olmak. Ama onu nasıl yapacağız? Hemzeminde bir araya gelerek, hemdert olarak dertleri paylaşarak, hemhal olarak, birbirimizin hâlinin hatırını sorarak. Dolayısıyla bizim buradaki gibi bir araya gelmeye, böyle muhabbet etmeye ihtiyacımız var. Böyle çok büyük şeyleri de konuşmak zorunda değiliz. Hemen barışı getirmek zorunda değiliz. Nasılsın? İyi misin? Onunla başladıktan sonra tuğla tuğla örmek lazım bu şeyi. Biz belki duvar örmeyeceğiz de, belki de o bu acılarla oluşmuş kütlenin içinden bir barış heykeli çıkaracağız. Yani o yüzden de o yontma hareketi yavaş olabilir.

“Biz bu acıyla, adaletsizlikle oluşmuş bu kütleyi, bu dev taşı gıdım gıdım burada bir çentik atarak, orada bir şey yaparak içindeki barış heykelini çıkaracağız.”

Biliyorsunuz “hak” bu hattattaki oymadan geliyor. Yani hak dediğimiz şey birilerinin bahşettiği şey değil. Yavaş yavaş o oyularak yapılıyor. Belki biz bu acıyla, adaletsizlikle oluşmuş bu kütleyi, bu dev taşı gıdım gıdım burada bir çentik atarak, orada bir şey yaparak içindeki barış heykelini çıkaracağız, cevherini bulacağız.

-Umutlu musunuz?

Ben ben her zaman iyimser değilim ama umutluyum. Çünkü buna mecburum. Yani çünkü bir şeyler yapabiliyorsak, hala bu ülkede kalmaya, bu ülkede bir şeyler yapmanın anlamına inanıyorsam umutlu olmak zorundayım. Buna da iradenin umudu deniyor. Aklın umudu değil. Yoksa hani akıl size bir formül vermiyor. Şu şu olacak ve barış gelecek değil. Ama inadına irademle umutlu olacağım. Burada her şeyin iyi olacağına dair bir inancı belki de hayalperest bir şekilde inanıyorum. Bütün mücadelemin şeyi de o. Çünkü bir sorun varsa, o sorunun ortadan kaldırmaya yönelik bir arayış, bir inanç varsa, umut olmak zorunda.

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Acıların içinden barış heykeli çıkarabiliriz « İlke TV
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dersim Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin