PKK kurucu önderi Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadelenin sonlandırılması ve örgütün feshine dönük 27 Şubat çağrısıyla başlayan süreç PKK’nin 12 Mayıs’ta ilan ettiği 12. Kongre kararlarıyla tarihi bir aşamaya vardı.
PKK’nin olağanüstü koşullarda düzenlediği 12. Kongresi’nde, “PKK mücadelesinin inkâr ve imha siyasetini parçaladığı, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiği, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığı değerlendirmesi yapıldı. 12. Kongre, pratikleşme süreci Öcalan tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararları alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı. Öcalan, Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi. Demokratik toplum, ezilen sınıfların ve kadınların özgürlüğü, ekoloji ve demokratik toplum sosyalizmi ile Kürt siyasi hareketine perspektif çizildi. Barışın inşası için TBMM, sivil toplum kuruluşları ve basına özel bir görev düştüğü vurgulandı”
PKK 12. Kongre kararlarının ortaya koyduğu perspektif, demokratik toplumun inşası ve ortak vatan çerçevesinde Kürt sorununa kaynaklık eden, dolayısıyla çözümü aramanın yeri olarak iki hususu dikkate alıyor. Bunlardan ilki, Milli Mücadeleyi yürüten Meclis tarafından kabul edilip yürürlüğe konan ve milli mücadeleyi başarıyla tamamlayan 1921 anayasası, ikincisi de, gözden geçirilmesi gereken Lozan Anlaşması.
Fesih Kongresi, 1919 Amasya protokolleriyle kurtarılacak vatanın asgari sınırını Türklerin ve Kürtlerin ortak yaşadıkları yerler olarak belirleyen, Kürtlerin etnik, kültürel ve toplumsal haklarını garanti altına alan, bu haliyle de daha sonra meclisçe ilan edilecek olan misak-ı milli’nin temelini atan ama 1923 Lozan’da yerine getiremediği misakının asgarisini, uluslararası sistemin gerçekçi imkanlarıyla telafi edecek bir Türk-Kürt ittifakı öneriyor.
Kürt-Türk birlikteliğinden bahsedilirken unutulmaması gereken bir diğer husus da tüm çeşitliliği dikkate alınarak Kürtlerin de birlikteliğine önem vermektir. Böylece, bir devlet güvencesinden yoksun olarak yıllarca yok olmaya mahkum edilmiş olan Kürtçenin muhafazası tedbir altına alınmış olur. Nasıl ki MHP, aralarında din farkı olan Türk Ortodox cemaatiyle program, perspektif ve aynı partiye üyelik ilişkisi geliştirmekten çekinmiyorsa ve nasıl ki AKP, Macarlar gibi farklı din ve farklı dil sahibi Macaristan’ı Türk Devletleri Teşkilatında bir araya getirecek işbirliklerinden çekinmiyorsa, Alevi, Şii, Ezidi vd Kürtleri ayrıştıracak söylemlerden dikkatle kaçınmak gerektiği de bu vesileyle vurgulanmalıdır.
PKK’nin fesih bildirisine tekrar dönecek olursak, ortak vatan, demokratik ulus, kadınların, doğanın ve ezilen sınıfların özgürleştirilmesi programı bu iki temel meselinin, Lozan ve 1924 anayasası meselesinin halline bağlanıyor. Anlaşılan önümüzdeki günleri, daha kolay olan kayyımlar, infaz rejimi, anadilin kullanımı, yerel yönetimlerin özerkliği meseleleriyle kıyaslandığında çok daha zor ama çok keyifli ve gelecek perspektifi ve ufku çok daha büyük olan bu iki meseleyi konuşarak geçireceğiz. Bir de, post-PKK Kürt siyasi hareketi, “demokratik toplum sosyalizmi” kavramsallaştırmasıyla ortaya koyduğu projeyi ete kemiğe büründürebilirse, bölgede yaşayan diğer haklar açısından da önemli enternasyonalist ufuklar açılabilecektir.
Fesih kongresi sonrası, 18 Mayıs’ta Bahçeli, “terörsüz Türkiye” sürecini yürütmek üzere, TBMM’de temsil edilen tüm siyasi partilerin en az birer üye olmak kaydıyla temsil oranlarına göre üyeler verdikleri, başkanı TBMM başkanı olan, salt çoğunlukla karar alacak olan 100 kişilik komisyon kurulmasını teklif etti. Henüz teklifin iktidarın diğer ortağı tarafından nasıl karşılandığına dair net bir açıklama gelmiş değil. Sürecin TBMM’de bir komisyon gözetiminde ilerlemesi, elbette şeffaflık ve demokratik meşruiyet üretmesi bakımından çok önemlidir. Komisyonda kadın temsilinin artırılması ve verimli toplanıp karar üretebilmesi açısından üye sayısı tartışılarak olgunlaştırılmalıdır. Karar sayısı olarak salt çoğunluk yerine nitelikli çoğunluk yöntemi belirlenebilirse iktidar bloğunun tek başına komisyonun sahibi gibi davranması da önlenmiş olur.
Bahçeli teklifinin en olumsuz tarafı ise, sürecin bölgesel perspektifini gözardı ederek, SDG’nin merkezi hükumetle yaptığı anlaşmayı “Suriye Arap Cumhuriyeti” tanımlamasına meşruiyet verecek şekilde ifade etmiş olması, bu tanımın Kürdü dışlayan karakterini halen idrak edememiş olmasıdır.
Aynı gün, 18 Mayıs’ta, Öcalan ile İmralı’da görüşen DEM heyeti, Öcalan’ın mesajını iletti:
“Kardeşlik hukuku üzerinde bir yeni sözleşmeye ihtiyaç var. Yaptığımız şeyler büyük bir paradigma değişikliğini ifade ediyor.
Türk-Kürt ilişkisinin mahiyeti bambaşkadır, bozulan şey kardeş ilişkisidir. Kardeşler kavga eder ama biri diğerisiz olmaz. Bu ilişkiyi bozan tuzakları, mayınları tek tek temizliyoruz, bozulan yolları, köprüleri onarıyoruz”
Bahçeli ve Öcalan perspektiflerinin uzlaşmaz noktaları, yani kardeşlik hukukunu bozan 1924 anayasası ve Lozan meselesine dair yaklaşımlardır. İki farklı yaklaşımın TBMM sürecinde nasıl bir noktaya varacağını zaman gösterecek. Eğer CHP, hiç bir komplekse kapılmadan, 1923 zorunluluklarının mecburcusu konumundan çıkmayı başarır ve yeni yüzyılın getirdiği fırsatları görmeyi göze alabilirse hem MHP’nin hem de iktidarın doğru karar alabilmesinin önünü açar. Elbette hem bunun siyasi getirisini heybesine atar hem de 2. yüzyılın kurucu siyasi heyeti içinde yer almış olur.
Öyle anlaşılıyor ki PKK, tamamlanamamış misakın ilanı olan Lozan’ı ve vatandaşlığı Türklük üzerinden tanımlayıp yerel yönetimlerin özerkliğini yok eden 1924 anayasasını temelden ele almayan hiç bir çözümün ne Türkiye’de ne de bölgede Kürt sorununu çözeceğine inanıyor. Madem tarihi günlerden geçiyoruz, o halde günümüze ağır yaralar tevarüs ettiren tarihi olayları kompleksiz ve korkusuz tartışmalı ve telafi adımlarını atmaktan çekinmemeliyiz
1. Dünya savaşı sonrası bölge şekillendirilirken unutulmuş Kürtlerden, yaşadıkları ülkelerin eşit yurttaşı olacak çözümler yerine yarım asırlık kurumlarını feshederek rıza üretmeyen statükoyla yetineceklerini beklemek gerçekçi değildir.