Tarihin izini takip eden güzellik tutkunları, Osmanlı hanımlarının sırlarını gün ışığına çıkarmaya devam ediyor. Osmanlı döneminde güzellik, sadece harici görünüm değil; aynı zamanda bir hayat tarzı, bir zarafet kavrayışıydı. Kadınların bembeyaz, pürüzsüz ve yumuşak derilerinin arkasında yüzyıllardır devam eden doğal bakım gelenekleri mevcuttu. özellikle hamam ritüelleri, bu bakım alışkanlıklarının en önemli parçasını oluşturuyordu. Günümüzde estetik kaygıların ve sağlıklı hayat arayışının artığı bu dönemde, Osmanlı’nın doğadan ilham alan bu metotları yeniden ön plana çıkıyor.
Organik İçeriklerle Güçlü Bakım
Osmanlı hanımları için hamam yalnızca temizlik mekânı olmayıp, aynı zamanda bir arınma ve yenilenme mekanıydı. Haftanın belirli günlerinde kadınlar toplanır, sıcak taşlar üzerinde bedenlerini rahatlatır, sonrasında geleneksel kese uygulamalarıyla ölü derilerden arınırdı. Bu, hem deri yenilenmesini sağlar hem de vücudu zararlı maddelerden temizlerdi. kese ardından yapılan sabun köpüğü masajı ise kan akışını hızlandırır, cilde doğal bir parlaklık kazandırırdı.
Bitkisel Kaynaklardan Gelen Estetik
Hamam sonrası kullanılan doğal maddeler de güzellik töreninin vazgeçilmezleri arasındaydı. Gül suyu, zeytin yağı, kil ve lavanta yağı, Osmanlı hanımlarının en çok tercih ettiği ürünler içerisinde bulunuyordu. Özellikle gül suyu, tonik fonksiyonuyla deriyi sıkılaştırır ve tazeler; zeytin yağı ise derinlemesine nemlendirir ve beslerdi. Kil maskeleri, derideki lekeleri hafifletir, beyazlatıcı özelliğiyle deriye porselen görünüm sağlardı. Susam yağı da yaşlanmaya karşı etkileri nedeniyle seçilirdi.
Estetik Sadece Dışsal Görünüşten İbaret Değil
Osmanlı’da estetiğin esasında doğallık yer alırdı. Hanımlar, doğada yetişen bitkileri kullanarak derilerini tazeler, saçlarına enerji verirdi. Biberiye, lavanta ve ardıç gibi bitkilerden hazırlanan karışımlar, hem deriyi hem de saçı beslerdi. Banyo sonrası lavanta suyu ile yapılan nihai durulama, derideki ferahlık hissini artırırken aynı zamanda hoş bir koku bırakırdı.