Munzur ve Pülümür vadileri, 28 Ağustos 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren 7517 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Potansiyel Doğal SİT Alanı’nın koruma statüsünün değerlendirilmesi sonucunda ‘kesin korunacak hassas alan’ olarak ilan edildi. Bu karar belli bir kesimde sevinç, bazılarında ise endişe yarattı.
Munzur ve Pülümür vadilerinde gölet, gözeler, kaya, ulu ağaç gibi yeryüzü kültleri, açık inanç mekânları var. Bu vadiler Dersimli Aleviler için inanç merkezleri aynı zamanda.
Munzur ve Pülümür Vadilerinin, Cumhurbaşkanlığı Kararıyla ‘kesin korunacak hassas alan’ ilan edilmesinin ne anlama geldiğini ve olası sonuçlarının neler olabileceğini TMMOB Dersim İKK Sekreteri Uğur Beycan anlattı.
“NİTELİKLİ KORUMA ALANLARINDA BAŞKA FAALİYETLER DE YÜRÜTÜLEBİLİYOR”
Konuyla ilgili 28 Ağustos’ta bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandığını ve bu kararnameyle Munzur ve Pülümür Vadilerinin hassas koruma alanları ilan edildiğini söyleyen Beycan, “Bu topluma, kamuoyuna, vadilerin tamamının birinci derece Sit alanı ilan edilmiş gibi yansıdı ama biraz teknik veya yasal-hukuki boyutuna girdiğimiz zaman, daha önceden Türkiye’de sit alanları birinci, ikinci ve üçüncü derece diye nitelendiriliyordu. Sonra yapılan bir değişiklikle birinci derece sit alanları, ‘hassas koruma alanları’ olarak nitelendiriliyor. İkinci derece sit alanları ‘nitelikli koruma alanları’, üçüncü derece sit alanları ise ‘sürdürülebilir koruma alanları’ olarak nitelendiriliyor” dedi.
Üç dereceli bu koruma sistemiyle ilgili detayları ise Beycan şöyle açıklıyor:
“Hassas koruma alanları, üzerinde herhangi bir beşeri faaliyetin yürütülemediği, bir yapılaşmanın geliştirilemediği, turizm, madencilik faaliyetlerinin yürütülemediği, insan baskısından ve beşeri yapılaşmadan tamamen izole edilen, tabiri caizse çivi çakılmayan, doğanın, ekolojinin korunması üzerine şekillendirilmiş alanlardır. Nitelikli koruma alanlarında da bir koruma alanı mevcut ama bu koruma alanı içinde yürütmek istediğiniz faaliyetler bakanlık düzeyinde bir kurulun iznine tabi tutulmak zorunda. Nitelikli koruma alanlarında HES’ler (Hidroelektrik santralleri), baraj gölleri, GES’ler (Güneş enerjisi santrali), maden faaliyetleri yürütülebiliyor. Geçen sene yapılan bir düzenleme ile hidroelektrik santralleri ve barajlar bu kapsamdan çıkarıldı ama diğer faaliyetler hala yürütülebiliyor.”
“MUNZUR GÖZELERİ BİRİNCİ DERECE SİT ALANINDAN ÇIKARILMIŞ OLDU”
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilgili olarak da, yekünüyle ele alındığı zaman olumsuzlanacak bir durum olmadığını belirten Beycan, “Munzur Gözeleri daha önce birinci derece sit alanı içindeydi. Bu kararname ile Munzur Gözeleri birinci derece sit alanı içerisinden çıkartıldı ve ikinci derece yani nitelikli koruma alanı statüsüne dahil edildi. Hassas ve birinci derece dediğimiz koruma alanları ise Munzur Gözelerinin çıktığı üst kotları kapsıyor. Gözelerin üst tarafında bir çıplak dağ var. O alanı kapsıyor. Çap olarak vermek gerekirse Ziyaret, Yeşilyazı (Zeranik), Koyungölü (Kedek) bölgesinin üst kotlarını kapsıyor” şeklinde konuştu.
“KARARNAME MADENCİLİK VE TURİZM FAALİYETLERİNİ ENGELLEMİYOR”
Kararnameyle ortaya çıkan yeni durumu hem toplumsal hem de TMMOB olarak değerlendirdiklerini ifade eden Beycan, şunları aktardı:
“Munzur nehrinin tabanıyla, Pülümür nehrinin tabanı, şu anda ikinci derece olarak nitelendirdiğimiz, nitelikli koruma alanı statüsüne alınmıştır. Bu, şu anlama geliyor: Munzur nehrinin tabanıyla, Pülümür nehrinin tabanı, bu hat boyunca burada HES yapamazsınız ama GES yapabilirsiniz. Günübirlik tesisler yapabilirsiniz. Buralar insan baskısına açılabilir. Turizm işletmeciliğine açılabilir. Bunların yapılabilmesi bakanlık ve kurul onaylarına tabi ama bu kararname, bunun önünü açan bir yasal düzenlemedir. Pülümür nehri ilk defa bir yasal statü kazanıyor. Bu anlamda önem arzediyor ama bu yasal statü ile nehir tabanından ziyade kapsamının daha da genişletilmesi uygun olacaktır. Munzur nehrinin tabanı hakeza ikinci derece koruma alanını kapsıyor ve bu madencilik, GES, turizm faaliyetlerini engelleyen bir nitelik taşımıyor. Buranın da çapının genişletilmesi, hatta her iki nehrin tamamının birinci derece hassas koruma alanları kapsamına alınması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü oradaki ekolojik flora ve faunadan tutun da oradaki canlı yaşamına, endemik türünden tabiat parklarına kadar; kesinlikle insan baskısından uzaklaştırılması, beşeri yapılaşmaya kapatılması gerekiyor. Burası Türkiye’nin en büyük, dünyanın da sayılı milli parklarından biri ve çok ciddi korunması gerekiyor ve bu korumanın devletin statüsüyle yapılması gerekiyor.”
Kaynak: Pirha