Bu yengeç burçları ev seviyorlar biliyor musunuz, burçlardan anlamam ama bu kadarını deneyimledim… Evleri rahat olsun diye uğraşmayı dışarda koşturmaktan daha çok umursuyorlar. Ama ev dört duvar değil de mesela bugün doğum günü olan Sezen Aksu gibi bazıları için koca bir memleket oluyor. Memleketi düşünmek için kendini, kendini düşünürken memleketi bırakmamanın bir vesilesi gibi yaşıyorlar mesela bir hayatı; ilham veriyorlar. Bazen muhalif, bazen yetersiz, bazen iktidar payandası bulunuyorlar da kendi gibi olmaktan vazgeçmiyorlar mesela; düşündükleri gibi, yetmiyor, hissettikleri gibi…
Bazen biz Sezenciler pek yargılanırız bu sevdamızdan. Ne müzik bilmezliğimiz kalır ne yetmez ama evetcilik’e onay verişimiz… Hatta şimdi memleket için Sezen’i mi örnek verdin diyenler var okurken biliyorum. Salın bu kadını, fikri hür vicdanı hür demek kolay, iktidarı unutun da siz önce bir hayata geçirin. Salın ve hatta şimdi memleketi hep birlikte yeniden tahayyül etmenin eşiğindeyken, kalbimizle ve fikrimizle nasıl bir gelecek istiyoruz sorusuna yanıt ararken mesela ilk soru kendimize olsun: haklı olmak uğruna unuttuk mu manaları diye?
Evet tam da bu ortamda Sezen’in doğum gününü kutlayarak başlamak istedim, dün de oğlumun doğum günüydü. Evvelsi gün de silahlar bırakıldı.
O zaman ortama dönelim ve söylenenleri, daha önce yazdıklarımı bir kez daha tekrarlayayım:
Evet, savaşanlar masaya oturur; negatif barış toplumsal barışın ilk adımıdır.
Evet, silahsızlanma bu deneyimde sonda olanın başa taşınmasıdır.
Ve evet, Orta Doğu ve aslında dünya yeniden şekillenirken bu süreç Cumhur İttifakı’nın barışa susamışlığından değil, stratejik, jeopolitik vs. koşullarla/nedenlerle ortaya çıkmıştır. Ne dünyada ne Türkiye’de “önce barış gelirse güvende oluruz” anlayışına geçilmiştir; hâlâ “güçle elde edilen önce güvenlik” perspektifi hakimdir.
Ama şimdi şuradan başlayalım; sevelim sevmeyelim, bu iktidar döneminde ve otoriter bir rejim altında bu barış arayışı başladı. PKK silah bıraktı. Silah bırakıldı. Silahlar yakıldı. Başka ne tür söylenmeli bilmiyorum. Silahlara veda edildi; silah yok artık denildi.
Sürece temkinli yaklaşmayı anlıyorum; benim de endişelerim var, ama sürece temkinli yaklaşarak barışa uzak durmak barışı sadece belli aktörlerin, yüksek siyasetin yaptığı bir “şey” olarak görmek demek. Bu bir parçası elbet, ama toplumsal barış bir “şey” değil, toplumsal barış, toplumun tüm unsurlarının aşağıdan bir çabayla inşa ettiği birlikte yeni bir hayat kurmak demek. Barışı sahiplenmek, hangi koşulda olursa olsun, barışa dair çabamızı ufak demeden örmek demek.
Ha tabii aktörlerin hepsi için de eleştiriyi kabul etmek, şeffaf olmak, hesap verebilmek demek; ama her birimiz birbirimizi bunun için zorlayabiliriz. İktidarın hiçbir yasal ve kültürel zemin hazırlamadan ve bu zemini baskı altında tutarak bizi bıraktığı bu çorak tarlaya su getirmek gerekiyor, tohum ekmek gerekiyor, çürüyenin yeniden ekilmesini sağlamak, büyümelerini beklemek gerekiyor. Üstelik buna yeni mi başladık? Yeni başlamak istiyor da zemini beğenmiyorsanız, maalesef şu an elimizde olan bu. Bir kişinin bile burnu kanamasın isterken beğenmeyip küsmek gibi bir lüksümüz var mı?
Evet hazırlıksız girilen bu süreçte Türk milliyetçileri yükseldi; CHP’li belediye başkanlarının içerde olması ve devam eden CHP’yi sıkıştırma politikası hazırlıksız zemini iyice geriyor. Lakin, ne yapalım? Barış istiyoruz, ama şimdi değil, bu koşullarda değil mi diyeceğiz? Yoksa, bu koşullarda barışı inşa etmek zor, görüyoruz, ama koyacağımız tuğlanın büyüklüğü önemli değil, ufak da olsa buradayız mı?
Yoksa az çok herkes biliyor, demokrasi olmadan Kürt meselesi çözülmez. Sanki bunu Kürt hareketi bilmiyor gibi, bilmiyor’u bırakalım, acısını dibine kadar yaşamamış gibi parmak sallamaya gerek var mı? Tam da o acı yüzünden hangi koşulda olursa olsun açılan kapıdan girmemelerini beklemeye kimsenin hakkı var mı? Varsa endişeleriniz, yalnız bırakarak değil, birlikte o arzu ettiğimiz barışı inşa etmek için el vereceğiz. Barışı inşa etmenin tek bir yolu yok, olmamalı zaten; ama birlikte inşa edilmesi gerektiği kesin gibi.
Barışla derdiniz yoksa sadece “jeopolitikseniz” de AKP olsun olmasın bu süreç olacaktı’yı görmüyorsanız ayrı dert, görüyor da kolaycılığı seçiyorsanız ayrı dert zaten. Neyse ki, açılan tuzaklara düşmeyen isimler var henüz; Özgür Özel’in 11 Temmuz açıklaması ve şu ana dek takındığı tavır yüksek siyasette sürece dair ipleri germiyor; dün Erdoğan’ın konuşmasında dolaylı bir yolla okları DEM Parti’ye yönlendirmesinin ardından Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ten gelen açıklamalar da yine yüksek siyasette kutuplaştırılma diline haysiyetli bir karşı duruş.
İş başta; bunca kutuplaşmadan sonra, önce yeniden sakin bir tanışma, birbirimizin hikayesini, acısını dinleme, sonra birlikte yüzleşme ve çözme. Yanına yasal zemin kurulsa, tüm kayyımlar gitse, ne âlâ… O da mücadelesiz olmayacak ki…
Hadi sevenleri sevindireyim, sevmeyenleri kızdırayım ama yine Sezen’le bitireyim; çünkü barışı, birlikte yaşamayı kurmak için hem hatırlamaya hem hayal etmeye ihtiyacımız var;
derin bir suya dalar gibi , evin yolunu arar gibi, annem saçlarımı tarar gibi…