MÜJGAN HALİS
Resmi adı Tunceli olan, halk arasındaki kadim ismiyle Dersim kültürü, kendine özgü özellikleriyle Anadolu coğrafyasında ayrı bir zenginliğe sahip. Şifacılık ve sağaltım geleneği ise, bu kültürün az bilinen özelliklerinden biri.
Dersim Alevilerinde İyileştirme Geleneği kitabının yazarı Altınbaş Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kızılca Yürür; Dersim ekosisteminde yetişen bitkilerin endemikliğinin, yaban yaşamının canlılığının bunda önemli bir etkisi olduğunu söylüyor. Dersim’de şifalı su kaynaklarının da bol olduğunu söyleyen Yürür; Alevi inanç sisteminin bağlı imgelem dünyasının, bitkilere ve yabani yaşama ilişkin bilginin kutsal sayılmasını ve titizlikle aktarılmasını sağladığını belirtiyor.
Dersim şifa geleneğinin izlerinin Hitit tıbbına kadar uzandığını belirten Yürür; aynı zamanda Helenik bir gelenek olduğuna dikkat çekiyor. Alevilerde İskender yani Zülkarneyn hikayelerinin çok olduğunu anlatan Yürür; “İskender’in en büyük başarısı kültürleri bir araya getirmesidir. Dersim’de aynı zamanda çok İrani bir damar da var” diyor. İskender’in yayılımıyla birlikte Aristo felsefesinin ve İrani damarın Dersim’de karşılaştığını düşündüğünü söyleyen Kızılca Yürür; bu iyileştirme kültürünün aşiretler ve aileler üzerinden sonraki kuşaklara aktarıldığını dile getiriyor. Ailelerin bunu ‘Hak’tan gelen emir’ olarak yorumladığını vurgulayan Yürür; “Aileler bu bilgiyi bir görev olarak hem aktarıyor hem uyguluyor. Ve devlet lokman hekimliği yasaklamasına rağmen bilgi kaybolmamış” diyor.
“Eskiden beri insanlar iyi gelen ilaçları bulmak için dini merkezlere gidiyordu”
Dersim’de iyileştirici aileler ile ocak mensubu iyileştiriciler diye iki grubun varlığına dikkat çeken Yürür; “İyileştirici görevine uygun olmanın en önemli kriterleri, iyileştirici kişinin bilgi ve becerisinden dolayı kişisel çıkar, haz ya da, zenginlik beklememesi; hak yemeyen bir kişi olması; merhametli ve özverili olması ve hizmet etmeyi bir görev bilmesidir” diyor. Bölgede ocakların dini misyonlarıyla iyileştirme görevlerinin iç içe geçtiğine de vurgu yapan Yürür gözlemlerini şöyle aktarıyor:
“Eskiden beri insanlar hasta olunca dua istemek, kutsal merkezde rüyaya yatmak dışında, iyi gelen ilaçları bulmak için de dini merkezlere gidiyordu. Ama bitkilerle iyileştirme bilgisine vakıf olan sadece dedeler değildi. Bitkilerle ilaç yapma ve bazen de cerrahi bilgisine sahip, ancak seyit olmayan aileler de bulunmaktaydı. Bu işi meslek edinmiş, başka aşiretlere mensup insanlar da sağlık işini yürütüyordu.”Dersim şifa geleneğinin izlerinin Hitit tıbbına kadar uzandığını belirten Yürür; aynı zamanda Helenik bir gelenek olduğuna dikkat çekiyor. Alevilerde İskender yani Zülkarneyn hikayelerinin çok olduğunu anlatan Yürür; “İskender’in en büyük başarısı kültürleri bir araya getirmesidir. Dersim’de aynı zamanda çok İrani bir damar da var” diyor. İskender’in yayılımıyla birlikte Aristo felsefesinin ve İrani damarın Dersim’de karşılaştığını düşündüğünü söyleyen Kızılca Yürür; bu iyileştirme kültürünün aşiretler ve aileler üzerinden sonraki kuşaklara aktarıldığını dile getiriyor. Ailelerin bunu ‘Hak’tan gelen emir’ olarak yorumladığını vurgulayan Yürür; “Aileler bu bilgiyi bir görev olarak hem aktarıyor hem uyguluyor. Ve devlet lokman hekimliği yasaklamasına rağmen bilgi kaybolmamış” diyor.“Eskiden beri insanlar iyi gelen ilaçları bulmak için dini merkezlere gidiyordu”Dersim’de iyileştirici aileler ile ocak mensubu iyileştiriciler diye iki grubun varlığına dikkat çeken Yürür; “İyileştirici görevine uygun olmanın en önemli kriterleri, iyileştirici kişinin bilgi ve becerisinden dolayı kişisel çıkar, haz ya da, zenginlik beklememesi; hak yemeyen bir kişi olması; merhametli ve özverili olması ve hizmet etmeyi bir görev bilmesidir” diyor. Bölgede ocakların dini misyonlarıyla iyileştirme görevlerinin iç içe geçtiğine de vurgu yapan Yürür gözlemlerini şöyle aktarıyor:
“Eskiden beri insanlar hasta olunca dua istemek, kutsal merkezde rüyaya yatmak dışında, iyi gelen ilaçları bulmak için de dini merkezlere gidiyordu. Ama bitkilerle iyileştirme bilgisine vakıf olan sadece dedeler değildi. Bitkilerle ilaç yapma ve bazen de cerrahi bilgisine sahip, ancak seyit olmayan aileler de bulunmaktaydı. Bu işi meslek edinmiş, başka aşiretlere mensup insanlar da sağlık işini yürütüyordu.”Uzun yaşamın sırlarından birinin de doğal tereyağı olduğunu söyleyen Zeynep Çiçek; Zazaca Ververoz olarak nitelenen bitkinin ateşli deri hastalıklarında sağaltıcı etkisi olduğunu da belirtiyor. Zeynep Çiçek kuru dutun kaynatılarak ılık halde derideki hastalıklı yere bağlanmasının da rahatsızlığı gidereceğini söylüyor.Dersim’in genç şifacılarından biri ise Saniye İldeniz. Bitkilerle ilgili bütün bilgilerini babaannesinden öğrenen İldeniz, Mazgirt’in bir köyünde yaşıyor. Dersim’in pek çok yerinden topladığı bitkileri ilaca dönüştüren İldeniz; babaannesinin arının konduğu her çiçeğin değerli olduğunu söylediğini belirtiyor. Şifalı bitkilerden yaptığı ilaçları herhangi bir karşılık beklemeden yaptığını söyleyen İldeniz; yaptığı ilaçlarla boğaz enfeksiyonu, ülser, cilt hastalıkları, tansiyon, şeker hastalığı, saç hastalıkları, göz rahatsızlıkları, soğuk algınlığı, böbrek ve bağırsak sorunları gibi hastalıklarda kullanıldığını anlatıyor.Soy ve Belezer bitkileriÇocukluğundan beri şifalı bitkilere ilgi duyan babaannesinin kedilerin zehirlendiği zaman bile ne yiyeceğini bildiğini belirterek, bitkilerin toplama ve tüketim şekillerinin de önemli olduğunu vurguluyor ve kullandığı bazı bitkilerle ilgili de bilgiler veriyor:
“Soy dediğimiz bir bitki var. Sadece Munzur Gözeleri’nde yetişiyor. Efsaneye göre sadece dede soyundan olanlar toplayabiliyor. Dede soyundan olmayanlar topladığında, elleri kaynar su dökülmüş gibi yara oluyor. İnanılmaz bir kokusu olan bir bitki. Vitamin değeri yüksek, kan yapar, uykuyu düzenler, kemik ağrısına iyi gelir, metabolizmayı hızlandırır. Belezer dediğimiz bitki ise sadece bir hafta görülen bir bitki. Şiddetli balgam söktürücüdür, bademcik hastalığına, diş eti hastalıklarına iyi gelir, gırtlak hastalıklarına iyi gelir, ödem sökücüdür. Kurutularak çayı içilir, reçeli yapılır.”
İldeniz’in önerdiği bir başka bitki ise, asma: “Asma budandıktan sonra ağacının içinde üzüm özü suyu damlar. Sabaha kadar gece ayazında saf su akar bu suyu biriktikten sonra cam şişelere koyarak buzdolabında saklayın, saç bakımınızda kullanın. Dökülen saçları çıkarır, saç dibi enfeksiyonları tedavi eder. Ben küçükken babaannem benim saçımı üzüm ağacı öz suyuyla tarardı.”
İldeniz’in önerdiği bir başka bitki ise kırmızı kantaron. Bu bitkinin yağının yanık yaralarına iyi geldiğini söyleyen İldeniz, “Kışın ayakları ısınmayanlar kantaron yağıyla masaj yapın ağrı keser ve ısınır. Eklem ağrılarına, ayak egzamalarına sirkeyle sürerseniz erken iyileşir.
Dersim dağlarında çıkan nergislerden yaptığı çayın bronşit, astım gibi hastalıklara iyi geldiğini anlatan İldeniz; Türkçe’de çiriş denilen ama Dersim’de ‘gulik’ olarak bilinen bitkinin ise özellikle böbrek rahatsızlıklarına birebir olduğunu söylüyor.
Dersim’in endemik bitkilerinden biri de nerebent. Nerebent bitkisinin yara iyileştirmek dışında, bitkiden yapılan çayın sakinleştirici özelliği olduğunu, uyku yaptığını, ödem attığını, enfeksiyona iyi geldiğini ve emziren annelerde sütü çoğaltıp, gazı azalttığını anlatan İldeniz “Nerebent çayını bal veya bir iki damla limonla içebilirsiniz” diyor.