1. Haberler
  2. Politika
  3. Paris Komünü’nden Aydın’a uzanan bir ders « İlke TV

Paris Komünü’nden Aydın’a uzanan bir ders « İlke TV

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

‘Şehri emanet’ demek, halkın yaşadığı kenti, kaynaklarını, geleceğini ve ortak yaşam düzenini, seçimle yetki verdiği kişiye teslim etmesi demektir. Burada emanet kelimesi sadece idari yetkiyi değil, aynı zamanda ahlaki bir yükümlülüğü de içerir. Osmanlı dönemindeki şehremini unvanı gibi, bu görev, güvenilirlik ve halk yararına hizmet etme esasına dayanır.

Ancak bu emanet, kişisel çıkar, siyasi pazarlık ya da kariyer hesabı için devredilebilecek bir mülk değildir. Halkın iradesiyle kazanılmış bir koltuk, onu seçenlerin rızası dışında başka bir siyasi yapıya veya programa teslim edildiğinde, emanetin ihlali söz konusu olur.

Aydın örneği: Emanetin ihlali

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın CHP’den AK Parti’ye geçişi, bu açıdan bakıldığında sebebi ne olursa olsun (korkutma, baskı ya da kişisel ikbal vb] yalnızca bir parti değişikliği değil, halkın verdiği emaneti, halkın rızası dışında başka bir siyasi merkeze teslim etmektir.

Hukuki olarak koltuk hala aynı kişide olabilir ancak siyasi olarak temsil ettiği program, değerler ve seçmen sözleşmesi kökten değişmiştir.

Şimdi size bugünden bakınca ütopya gibi görünen ama yaşanmış bir insanlık deneyimini hatırlatmama müsaade edin.

Paris Komünü’nün geri çağırma hakkı, işte böyle durumlarda halkın emaneti geri alma yetkisini güvence altına alıyordu.

Paris Komünü

1871 Paris Komünü; 72 gün süren bu radikal yönetim modelinin en çarpıcı yanlarından biri, seçilmiş temsilcilerin her an halk tarafından geri çağrılabilmesiydi. Ne görev süreleri kutsaldı ne de parti rozetleri. Halkın güvenini yitirdikleri an, emaneti teslim etmek zorundaydılar. Temsil, verilen bir ‘anahtar’dı; anahtarı kötüye kullananın kapısı kapatılırdı.

Paris Komünü’nde seçilmiş halk temsilcilerinin geri çağrılması ve azledilmesi ilkesi, 1871’deki kısa ömürlü ama derin etkili yönetim modelinin en önemli demokratik yeniliklerinden biriydi.

18 Mart–28 Mayıs 1871 arasında Paris’te kurulan Komün, Fransız-Prusya Savaşı’nın ve 1871 yenilgisinin ardından ortaya çıktı. İşçiler, zanaatkârlar ve alt-orta sınıf halk, yalnızca mevcut hükümete değil, temsili demokrasinin halktan kopmuş yapısına da karşı çıkıyordu. Bu nedenle, Komün’ün kurumsal mimarisi, temsilcilerin doğrudan halk denetimine tabi olması fikrine dayanıyordu.

Geri çağırma ve azil mekanizması

Seçilen temsilciler, belirli bir görev süresine bağlanmamıştı; halkın güvenini kaybettiklerinde ya da görevlerini kötüye kullandıklarında hemen görevden alınabiliyorlardı.

Bu yetki, yalnızca hukuki bir prosedür değil, siyasi bir halk hakkı olarak tanımlanmıştı.

Temsilciler, kendi seçim bölgelerinin vekili değil, doğrudan halkın sözcüsü olarak görülüyor; bu nedenle halk iradesine ters düşmeleri durumunda görevden uzaklaştırılmaları meşru kabul ediliyordu.

Karl Marx, Fransa’da İç Savaş (1871) adlı eserinde Komün’ün bu uygulamasını “parlamentarizmin yerine çalışan bir yönetim organı” olarak över. Ona göre, bu model, burjuva parlamentolarındaki “seçildikten sonra halktan kopma” sorununu ortadan kaldırıyordu.

Temsilcilerin maaşları, işçi ücretleri seviyesine sabitlenmişti; bu hem bürokratlaşmayı hem de çıkar çatışmasını önlemek için düşünülmüştü.

Halkın, mahalle komiteleri aracılığıyla geri çağırma talebi oluşturabilmesi, doğrudan demokrasiye yakın bir işleyiş sağlıyordu.

Böylece, seçimler yalnızca periyodik bir meşruiyet tazeleme aracı değil, sürekli bir denetim mekanizması haline geliyordu.

Temsil krizi ve meşruiyet erozyonu

Bu yüzden Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın CHP’den AK Parti’ye transfer olması gibi bir olay, sadece siyasal kulislerdeki bir taktik hamle olarak değil, doğrudan halkın iradesinin gaspı olarak da görülmeli. Çünkü Aydın halkı o belediye başkanına yalnızca bir isim olarak değil, bir siyasal program, bir değerler bütünü ve bir temsil iradesi olarak oy verdi. O irade, bir gece ansızın, seçimle onaylanmamış bir başka bir siyasal bloğa devredildi.

Bu durum, Paris Komünü’nün tam da önlemeye çalıştığı türden bir kopuşu gösteriyor. Modern temsili demokrasilerde geri çağırma hakkı ya hiç yok ya da ağır bürokratik engellerle sınırlı. Oysa Komün’ün mantığı basitti:

– Seçilen kişi, seçildiği halkın sözleşmesini bozar, ilkelerini terk ederse görevden alınır.

– Koltuk, kişisel bir mülk değil, halkın emaneti olarak görülür.

Aydın’daki bu siyasi transfer, yalnızca bir parti değiştirme değil, aynı zamanda ‘temsil’ kavramının içinin boşaltılmasıdır.

Neden geri çağırma hakkı?

Geri çağırma hakkı olsaydı, Aydın halkı bugün kendi belediye başkanına açıkça şunu söyleyebilirdi: “Bize söz verdiğin programdan koptun, oyumuzu aldığın temsili başka bir partiye devrettin; bu şehrin anahtarı senin değil, bizim.” Bu, hem siyasetçinin hesap verebilirliğini artırır hem de seçmenin iradesini korurdu.

Bize dayatılan düşünme kalıplarını, tartışma biçimlerini ve ezberlenmiş üslupları tekrar ederek gerçeğe ulaşamayız. Kötü şeylerin suçlusunu bulmak, eğer o kötülüğün nedenlerini sorgulatmıyorsa, boşa kürek çekmek gibi…

Paris Komünü bunu 150 yıl önce fark etmiş ve başka bir şey denemiş.

“Vive la Commune!” *

* Yaşasın Komün!

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Paris Komünü’nden Aydın’a uzanan bir ders « İlke TV
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dersim Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin